Tevbe için şu şartları öne sürmüşlerdir:
Birincisi: İşlenen günah kul hakkıyla alâkalı ise, evvelâ o hak, mutlaka sahibine verilmeli ve ondan helallik dilenmelidir.
İkincisi: Bir daha aynı günaha dönmemek üzere ciddî ve kesin bir kararlılık içinde olunmalıdır.
Üçüncüsü: O günahla tevbe arasında ikinci bir günah işlemeye vakit bırakmamalı; yani elden geldiğince günahlar, hatta beş dakika bile tevbesiz kalmamalıdır.
Tevbenin bir başka buudu da şudur: Günah, rûhda bir ızdırap şeklinde duyulmalı, vicdan da o günaha karşı bir nefret, bir tiksinti ve bir ürperti hissetmelidir. Bir insan, işlediği günahlar karşısında hasta olmuyor ve ızdırap çekmiyorsa, o sık sık ağzıyla tevbe etse dahi, onun yaptığı tevbe değil, sadece bir merasim ve yararsız birkaç söz söylemekten ibaret sayılır. Tevbe, vicdanın duyduğu nedâmet ve bu nedâmetle insanın iki büklüm olmasıdır. Dil ile söylemek ise, sadece böyle iki büklüm olmuşluğa bir iştirak ve bir tercümanlıktır. Evet, tevbe ancak ızdırabın terennümüdür.